.jpg)
Maça Kızı'na tekrar tekrar geri döndük, çünkü bir kere iyiye alışınca insan geri dönmek istiyor. Sundukları servis, konfor ve yemek kalitesi gerçekten Bodrum'da neredeyse başka yerde yok. Neredeyse çünkü bir de The Marmara Bodrum'da en son bu kadar rahat etmiştik. Tek eleştirim, mekanın günü gününe uymaması. İlk günkü rüyayı, takip eden iki günün olayları tamamen bozdu. İlk gün sessiz sedasız huzur içinde bir dinlenme mağbedi olarak deneyimlediğiniz yer, ertesi gün orta yaşın üstü genç bayanların barda çıplak ayakla sarhoş dansları ettikleri, purolu beylerin de sırıtarak onları izledikleri bir happy hour for you, not so happy hour for me, mekanına dönüşmüştü. İnanamıyor insan, bu kadar çift karakterli bir yer olmasına! Yine de ısrarla ilk gün tadına doyamadığımız somon füme ve rengarenk biberli salatadan istiyor ve tabii istediğimizi alamıyoruz. Mutfakta kim yaptıysa ya o an orada değil, ya da bu güzel salatayı yaptığını mutfağın ve müziğin yüksek temposundan dolayı unutmuş, önümüze bildiğimiz yeşillik üzeri ızgara somon geliyor. Bakakalıyoruz tabii. Derdimizi anlatmaya çalışıyoruz tekrar ama müziğin yüksekliğinden garsonlar pek iyi duyamıyor galiba, bu sefer de yeşillik üzeri somon fümeli bir tabak geliyor. Haydaaa, nerede bizim o ilk gün yediğimiz somonları ince ince doğranmış, yeşil, kırmızı ve sarı biber şeritleriyle sanki rengarenk bir tagliatelleyi andıran bakmaktan yemeye kıyamadığımız salata. Uzun lafın kısası, çok ısrarcı olmamakta fayda mı var ne! Aynı boynuzlu burçtan olan arkadaşım ve ben üçüncü gün inatla yine o salatayı isteyip, bu sefer de yine farklı (enginarlı geldi bu sefer, allah inandırsın sizi) bir tabakla karşılaşınca, haa tamam deyip, mekana şizofreni teşhisini koyuverdik. Artık kendisiyle ancak sakin bir gününde rastlaşmak nasip olur inşallah diyelim...
No comments:
Post a Comment